19 Ağustos 2015 Çarşamba

"Gerisi boş laf"

Bekir Berat Özipek'in, Serbestiyet sitesindeki "İllüzyon ve gerçek" yazısına cevap

Bundan iki yıl önce sorulsaydı, Bekir Berat Özipek için, “farklı dünya görüşlerinden olmamıza rağmen yan yana gelebildiğimiz, barış gibi, demokrasi gibi yüksek değerler için yan yana mücadele edebildiğimiz, entelektüel vicdana sahip bir akademisyendir” derdim.

Erdoğan aksırınca zatürre olan geniş bir yazar, çizer, akademisyen, medya yöneticisi yaşıyor memlekette, onu biliyoruz. Ama doğrusunu isterseniz, vicdanına güvendiğim bazı insanlara bunu hiç kondurmadığım için, Bekir Berat Özipek’i hep ayrı bir yerde tuttum.

Ama Gezi öyle bir bozdu ki kimyasını Erdoğan’ın, ne yazık ki kendilerini tuttuğum o “ayrı yer” Erdoğan tsunamisiyle haritadan silindi.

Bekir Berat Özipek’in bugün yazdığı yazıyı okudum, evirdim, çevirdim, tekrar okudum, satırların arasına filan baktım ama yutamadım. Benim kursağıma dizilen yazı, onun gibi bir adamın kaleminden nasıl çıktı, anlayamadım.

Yazının başlığı "İllüzyon ve gerçek”. Kendince, ‘Erdoğan karşıtlarının gerçekmiş gibi sunduğu’ ama illüzyon olduğunu iddia ettiği şeyleri sıralıyor. Ve asıl gerçek o değil, şu diyor.
Ama yazı, ilk cümleden itibaren, ağır bir apolojiyle malûl. Tek yanlı propaganda üretme çabasıyla, entelektüel vicdandan, objektiviteden, hakkaniyetten yoksun.

Gerçek illüzyonlar ve illüzyon gerçekler

Diyor ki, daha yazının başında (spot olarak burayı seçmişler) “Bugün ‘AKP’dense şeytanı bile desteklemeye hazır bir medya, akademi ve siyaset unsurları var bu ülkede.”

Doğru mu? Doğru. Peki şöyle söylersek:

“Bugün, Erdoğan ne derse desin (iki saat arayla söylenmiş birbirinin tam aksi şeyler bile olsa) desteklemeye hazır bir medya, akademi ve siyaset unsurları var bu ülkede.”
Yanlış mı Bekir Berat Hocam?

Gerçeğin turasını gösterip, yazısını sakladığında sadece senin tarafından bakan kişileri kandırmış olursun.  Biz buradan bakınca yazısını da görüyoruz, turasını da. Sen kendi kitlene turadan başka hakikat olmadığını kabul ettirebilirsin ama biz biliyoruz: Tek yüzlü madalyon yok.

Devam ediyor: “Çözüm Sürecinde PKK’nın ateşkesi bozması için çok uğraştılar; (…)”

Kim uğraştı? Aynı yazıdan, senin cümlelerinle itiraz edeyim sana: “Ama bugün, hakikate şahitlik için yapılması gereken, öncelikle bu savaş kararını mahkum etmektir. Faili silikleştirmeden, belirsiz öznelerin ardına gizlenmeden….”

İşine gelince özneler belirsizleşebiliyor demek. Peki ne yaptı bu belirsiz özneler? Nasıl uğraştılar PKK’nın ateşkesi bozması için? En iyi ihtimalle bir tartışmanın konusu olabilecek bir iddiayı böyle tek nefeste söyleyip hakikatmiş gibi sunduğunda, yazının başlığındaki illüzyonları ve gerçekleri nereye koyacaksın?

“Belirsiz özneler” demişken; Mersin ve Adana HDP binaları ile birlikte 100’ün üzerinde saldırının, Diyarbakır ve Suruç katliamlarının soruşturmaları ne âlemde acaba?

Sence “eller tetikten çekilmeli” diyenler mi uğraştılar ateşkesin bozulması için? 

Bu durumda, sağ elini tabutun üzerine koyup, “Ne mutlu şehit ailesine, Kıyamete kadar sürecek bu” diyenler de barışın teminatı oluyor, öyle mi Bekir Berat?

“Çoktan bitmiş bir savaşın hayaletiyle boğuşuyoruz.
Ama maalesef onun kurbanları gerçek insanlar.
Tabutların ardından bakan çocuklar da, daha dünyaya bile gelmeden babasını kaybeden bebekler de gerçek.
Saklandığı ormanda savaşın devam ettiğini sanan Japon askeri gibi, PKK da kendisini 90’larda zannedip, bugünün siyasi ortamında ‘devrimci halk savaşı’ yapmaya kalkıyor.”

Son cümleye kadar amenna. ‘Ama kendini 90’larda zanneden PKK’ya gelmeden bir önceki durağı niye pas geçiyorsun Bekir Berat Hocam? Seçimlerden önce ve sonra HDP’ye yönelik kaç saldırı yapıldı? Yukarıda da sordum: Kaçının faili yakalandı? Önlenebilecek kaç saldırı, önlenmedi? 15 gencin slogan atmak için toplandığı yere 150 polis görevlendiren devlet, Diyarbakır’da, Suruç’ta neden görevini yapmadı? Her iki bombalı saldırıda da yerlerde yaralılar varken gaz ve TOMA’yla insanların üzerine saldıran polis neden yok senin yazında? Saldırılarda öldürülen insanların cenazeleri dev gibi gövde gösterilerine dönüştürülebilecekken… Ortalık küçücük bir kıvılcımla yangın yerine dönebilecekken… O cenazeler niçin gece yarısından sonra gömüldüler?

Haftalardır ormanları kül eden yangınlar piknik ateşinden mi çıktı? Türkiye’nin doğusunda kaldığı için her gün sessiz sedasız cenazesi gömülen çocuklar, kan davasında mı öldürüldü? Sınırda bekletilen cenazeleri hangi savaş hukukuna dâhil edebilirsin? Hangi dine? Hangi vicdana? Ya kurşuna dizilen katırlar? Özel güvenlik bölgeleri? Sokağa çıkma yasakları? Milletvekilleri dışında kimsenin sokulmadığı; bombalanan, kurşun yağmuruna tutulan, alev alev yanan şehirler? Bunlardan sonra sen kendini 2015’te hissedebiliyor musun?




(Muhtemelen bizleri kastederek)  “O radikal demokrat sloganların altındaki milliyetçilik, kanlı ve çirkin suratını gösteriyor.”

O kanlı ve çirkin suratı neden Kürtlere yapılan saldırılarda görmüyorsun? Yoksul Kürt işçiler her yerde lince uğrarken, mevsimlik işçi olarak geldikleri şehirlerden sürülürken, kovulurken görmek istemediğin, o kanlı ve çirkin suratları anmadan söyleyeceğin her cümle, ancak ve ancak saraya şirin gösterir seni.

Ama vicdanını muktedirin kemendinden kurtarmış hiçbir Allahın kulunu kandıramazsın: Bu toplum, her sabah televizyonu açtığı andan itibaren gecenin körüne kadar her dakika, cehennemin dibine kadar her kanalda görüyor o kanlı ve çirkin yüzü.

 “AKP demokrat değil”miş! Sahiden öyle olsa ne olur? Duyan da PKK insani yardım amaçlı bir sivil toplum örgütü sanır.

Duyan da Türkiye’yi PKK yönetiyor sanır. Devletin, iktidarın suçlarını teşhir ettiğimiz, görevlerini, yükümlülüklerini hatırlattığımız her yerde önümüze PKK’yı sürmek ne devleti ve iktidarı aklıyor, ne seni kurtarıyor.

Tam aksini söyleyeyim sana: Sizin gibi devletle, iktidarla kucak kucağa yaşayan, muktedirin yörüngesinden çıkmayan; bu uğurda bireysel hak ve özgürlükleri bile çatır çatır çiğneyip sonra da kendine 'liberal' diyen insanlar yüzünden, gerçek liberaller kendilerine başka ad arıyor.

“Biz Çözüm Süreci’ni PKK demokrat olduğu için desteklemedik.”

Haklısın. Biz de öyle. Hatta sizden farklı olarak, biz çözüm sürecini “AKP hükümeti insan haklarına, özgürlüklere saygılı, demokrat bir iktidar “ olduğu için de desteklemedik. Onun ne olduğunu gayet iyi biliyoruz.
“Her gün bir HDP’li milletvekili indirilmeli” diyen insanların kılına bile dokunulmadı, AKP’li oldukları için.
Ama salt medyanın dilindeki devletçiliği hicvetmek için “etkisiz hale getirildi” ifadesini kullanan bir HDP parti meclisi üyesi tutuklu şu anda.

Ve siz, iktidarınızla birlikte bunu da destekliyorsunuz. Aksini söylediğin iki twit seni bu sorumluluktan kurtarmıyor.

Liberalizminiz de alaturka!

“Çözüm Sürecinin sona ermesinde asıl günah ister Hükümete ait olsun ister PKK’ya, bu PKK’nın savaş kararını meşrulaştırmıyor.”

Bence de meşrulaştırmıyor. Peki, devletin ceberut, savaşkan, antidemokratik politikalarını meşrulaştırıyor mu? Neden burada susuyorsun? “… se bile, … sa bile” diyerek adil, vicdanlı, hakkaniyetli bir tutum takınabilir mi bir insan?

Biz eğip bükmüyoruz. Senin gibi konuşsam, “PKK savaş kararı alsa bile, bu hükümetin … meşrulaştırıyor mu” demem gerekir, değil mi?
Öyle demiyoruz ama biz:
Her fırsatta söylediğimiz gibi, PKK derhal, kayıtsız şartsız bütün silahlı unsurlarını Türkiye sınırları dışına çıkarmalı. Üstelik bunu ne sizin hatırınız için söylüyoruz, ne de can simidi olarak her zorda dört elle sarıldığınız “Erdoğan nefreti” yüzünden.

Biz, ama’sız, riyasız barış istiyoruz.
Üstelik barışın sadece silahların susmasından ibaret olmadığını biliyoruz.
Devlet, halkının hizmetkârı olana kadar eğilmeden gerçek bir barıştan söz edilemeyeceğini söylüyoruz.

Biz ne istediğimizi biliyoruz.

“Yaşananları, iktidar partisinin tek başına iktidarı kaybetmesinin öfkesi gibi çocukça bir gerekçeye bağlamak, gerçekle yüzleşmek istememektir.”

Cumhurbaşkanından Başbakana, bakanlara, danışmanlara, başdanışmanlara, havuz yazarlarına, çift tabancalı bodyguard’larına, dış kapının mandalına kadar herkesin açıkça itiraf ettiği bir şeyi hâlâ yokmuş gibi göstermeye çalışıyorsun Bekir Berat. Tayyip Erdoğan’ın Adem’le Havva’dan önce doğduğunu ve o günden beri başbakan olduğunu zanneden çocuklar bile öğrendi ki, son seçimde HDP baraj altında kalsaydı, Erdoğan'ın da, Türkiye'nin de tansiyonu yükselmeyecekti.

“Kendisini Erdoğan düşmanlığıyla zehirlemiş bir gazeteci bunu yapabilir ama Demirtaş’ın bunu tekrarlaması absürttür.”

Erdoğan düşmanlığı dediğiniz her mevzu, her eleştiri, esasında sizin sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız "Erdoğan sadakatiniz"in ayna simetrisi. Erdoğan eleştirilerinize tahammül sınırınız, Erdoğan'ın tahammül sınırına endekslenmiş durumda: Yani 0 (sıfır).

Erdoğan düşmanlığı demişken, Levent Gültekin'in 10 üzerinden 10 puanlık "Tayyip Erdoğan düşmanlığı, öyle mi?"  yazısı burada duruyor. Üstüne llaf söylemek gereksiz.


Yazının bir yerinde Demirtaş'a gelmemek olmazdı. (Erdoğan nefreti üzerine yaptığınız bütün bilimsel analizleri, bir de Erdoğan yerine Demirtaş koyarak okuyun. Belki işe yarar bir şeyler bulursunuz.)


Varsayın ki, “Saray savaş istiyor.” Sorarlar o zaman “O istiyor diye siz de yapmak zorunda mısınız?”

Yani diyorsun ki, devlet ve Kürtler 1994’e dönsün, PKK 2014’e.

Olur.

Adına da stratejik serinlik deriz. 

Nasıl olsa ölen, bizim çocuklarımız değil.


NOT: İki aylık Asya bebeğin polis babasını öldürmek cinayettir.
Bir kadının ölü bedenini çırılçıplak sokağa atıp teşhir etmek, cinayet bile değildir!

“Gerisi boş laf.”



2 yorum:

Unknown dedi ki...

Eline sağlık Mehmetcan

Memediko dedi ki...

Eywallah Unknown can.