Anlasa devlet anlardı."
(Bu epigraf olsun. Ben o insanla sohbet etmek istiyorum biraz.)
Seni küçük bir çocukken başladılar zehirlemeye devletçi kardeşim.
Küçücük bir çocukken üzerine üniforma giydirip selam durdurdular; rap rap yürütüp alkışladılar.
Sen bunun matah bir şey olduğunu sandın. Sırayı bozduğunda, arkadaşınla kıkırdadığında kafana yedin tokadı, sustun. Bu tokatla kendine gelecek değildin; çocuktun.
Bir çocuğun içine çocukluktan başka bir şey koyamazsın. Almaz çünkü.
Alıyorsa, çocukluğundan çalıyorsun demektir. Alıyorsa eksilttiğin yere alıyordur.
İşte hepimizin içine çocukluktan itibaren Ant'lar, marşlar, şanlı destanlar, insandan önemli unvanlar, candan kıymetli kavramlar soktular. Böyle böyle, rengârenk bir hayat yeşerecekken içimizde, kapkara bir devletçik inşa ettiler.
Sonra yetinmediler, beynimizi, ruhumuzu ikiye bölüp, bir yarısına o devleti koydular, öteki yarısına da sayısız düşman doldurdular.
Hepimiz tanımadığımız, görmediğimiz, bilmediğimiz insanlardan ve 'şey'lerden nefret ederek büyüdük.
Devlet ne zaman kendi düşmanlarından kurtulmak istese, içimizde büyüttüğü düşmanları sürdü bizim önümüze.
O devlet içimizde durduğu sürece bize huzur yok kardeşim.
Seninle sohbetten muradım da bu.
Belki çıkartabiliriz oradan onu.
Derimizin altına giydirilmiş üniformadan kurtulabiliriz belki.
Şöyle anlatayım:
Üzerinde yaşadığımız topraklarda birkaç tane devlet yok.
Cumhurbaşkanının da her fırsatta söylediği gibi devlet tektir.
Hatırladın mı? "Tek devlet".
Devlet denince gözünün önüne ne geliyor, tam bilmesem de tahmin edebiliyorum.
Bayrak, marş, şanlı tarih, büyük millet...
Önünde bayrak direği, içinde Atatürk köşesi bulunan çok sayıda bina.
Hastane. Okul. Vergi dairesi.
Kanunlar, mahkemeler, cezaevleri, karakollar, kışlalar…
Bayramlar, resm-i geçitler, makam arabaları, korumalar...
Halbuki, Yüksekova'da, Şemdinli'de, Varto'da, Lice'de...
Kısaca Ankara'nın öte yanında, devlet denince insanların aklına sadece uzun namlulu silahlar, Akrepler, TOMA'lar, tanklar, kendilerine nefretle bakan insanlar, küfürler, hakaretler geliyor.
Karışık, değil mi?
Aslında değil. Evet, devlet tek. Meseleyi karıştıran, senin ısrarla tek devleti savunurken, iyi devlet ve kötü devlet diye iki ayrı devlet algısını yadırgamayışın.
Uzattım, biliyorum.
Depremde, selde, olay mahalline kurtarma ekipleri ve ambulanslardan önce çevik kuvvet gönderen devlet var ya...
Aynı fasıldan, madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda, tersanelerde her gün işçiler teker teker ya da topluca öldüğünde (bak senin hatırın için 'iş cinayeti' demiyorum, sanki fıtratmış gibi yapıyorum) iş verenlerin önünde etten duvar ören, kaybettiği yakını için feryat eden insanları yerlerde tekmeleyen devlet yani.
İşte o devlet haftalardır kendi şehirlerini bombalıyor, insanlarına ateş ediyor, evleri yakıyor, şehirlerin giriş çıkışını kapatıyor, yaralılara giden ambulansların önünü kesiyor, hastane önünde bekleyenleri vuruyor...
Seninle aynı TC kimliğini taşıyan insanlar bunlar. Yanlış anlaşılmasın.
O insanlar üçer beşer ölüyor. Evleri başlarına yıkılıyor. Hayat orada bir türlü akmıyor.
İşte sen içindeki devleti kan ve kinle besleyip büyütüp semirttiğin için oluyor biraz da bunlar.
Haberleri seyrederken sürekli aynı tarafa küfrediyorsun ya...
Bir kez de tersine çevir hikâyeyi.
İçindeki devletle içindeki düşmanın kavgasına bir mola ver.
Bir durdur şunları.
Derin bir nefes alıp, bir daha bak şu olan bitene.
Bir de, seyrettiğin kanalı, okuduğun gazeteyi değiştir bir hafta için.
Sonra bir gel, tekrar konuşalım.
Biz bunu yapmazsak, huzur yok hiçbirimize.
Hadi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder