15 Aralık 2007 Cumartesi

Sığınmacılara Yardım Eden Demir ve Revest Serbest

Sığınmacılara yardım derneği kurma hazırlıkları yapan gazeteci Demir ve öğretmen Revest, iki Afrikalı sığınmacıya yardım ettikleri için gözaltına alındıktan sonra savcılıktan serbest bırakıldı.

İstanbul - BİA Haber Merkezi
14 Aralık 2007, Cuma

Sığınmacı ve mültecilere destek için dernek kurma çalışmaları yürüten gazeteci Mehmet Demir ve öğretmen Dominik Can Revest, polis olduğunu söyleyen kişilerce darp edildiklerini söyleyen Afrikalı sığınmacılara yardım ettikleri sırada gözaltına alındılar.

İki sığınmacının bulunduğu Feriköy Karakolu Yabancılar Şubesi’nde giden Demir ve Revest, burada gözaltına alındılar. Akşam saatlerinde savcılığa çıkarılan Demir ve Revest, ifade verdikten sonra serbest kaldılar. bianet'in bağlantı kurduğu Demir, "Savcılıktan ayrılıyoruz, hastanede muayene edilip, serbest kalacağız" dedi.

Demir ve Revest savcılığa çıkarılacak

Demir, gözaltına alındıktan hemen sonra da Şişli Etfal Hastanesi’nde muayene olmuş, dün akşam yaşanan saldırıda  başından yaralanan Afrikalı sığınmacılardan birinin de beyin tomografisi çekilmişti.

Demir, gözaltına alınmalarıyla ilgili şunları söylemişti: “Bu sabahı yaralananların tedavisi için hastanede geçirdiklerini ifade eden Demir, “Karakola onlara giysi götürmeye gittiğimizde karakol amiriyle aramızda geçen bir konuşmadan sonra bunlar oldu.”

“Sohbet mi, sorgu mu?” sorusundan sonra gözaltı

Gazeteci ve Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası (Haber-Sen) Genel Sekreteri Demir, başından geçeni şöyle açıklmıştı: 

“Silahlı, ellerinde kelepçeleri olan ve polis olduklarını iddia eden sekiz kadar kişi, bir Afrikalı sığınmacıyı silahla darp ediyorlar. Sığınmacılara destek olacak bir dernek kurma aşamasında olduğumuz için, bu iki kişi güvendikleri için bizi aradılar. Dolapdere'deki evlerine giderek yaralı bu kişileri Etfal Hastanesi'ne götürdük.”

Pasaportlarını çaldırdıklarını söyleyen iki Afrikalının daha sonra Feriköy Karakolu Yabancılar Şubesine ötürüldüğünü açıklayan Demir, “Karakola kıyafet götürmeye gittik. Karakol amiriyle sohbet etmeye başladık ki sohbet bir anda sorgulamaya dönüştü. Biz de, ‘sohbet mi ediyoruz, sorgulanıyor muyuz?’ diye sorduk. Amir de çağırın deyince avukatımızı çağırdık” diye konuştu. (EÖ/TK)

14 Aralık 2007 Cuma

Sığınmacılara Yardım Eden Demir ve Revest Gözaltında


Sığınmacılara yardım derneği kurma hazırlıkları yapan gazeteci Demir ve öğretmen Revest, polislerce saldırıya uğradığını iddia eden iki Afrikalı sığınmacıyla görüşmeye gittikleri karakolda gözaltına alındı.

İstanbul - BİA Haber Merkezi
14 Aralık 2007, Cuma
Sığınmacı ve mültecilere destek için dernek kurma çalışmaları yürüten gazeteci Mehmet Demir ve öğretmen Dominik Can Revest, polis olduğunu söyleyen kişilerce darp edildiği söyleyen Afrikalı sığınmacılara yardım ettikleri sırada gözaltına alındılar.

İki sığınmacının bulunduğu Feriköy Karakolu Yabancılar Şubesi’nde giden Demir ve Revest, burada gözaltına alındılar.

İki Afrikalı, Demir ve Revest savcılığa çıkarılacak

bianet’in ulaştığı Demir, Şişli Etfal Hastanesi’nde muayene olduklarını ve dün akşam yaşanan saldırıda başından yaralanan Afrikalı sığınmacılardan birinin beyin tomografisinin çekildiğini, bunun ardındansa karakola geri götürüleceklerini söyledi. Demir, Revest ve iki Afrikalının bunun ardından savcılığa çıkarılması bekleniyor.

Bu sabahı yaralananların tedavisi için hastanede geçirdiklerini ifade eden Demir, “Karakola onlara giysi götürmeye gittiğimizde karakol amiriyle aramızda geçen bir konuşmadan sonra bunlar oldu.”

“Sohbet mi, sorgu mu?” sorusundan sonra gözaltı

Gazeteci ve Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası (Haber-Sen) Genel Sekreteri Demir, başından geçeni şöyle açıkladı:

“Silahlı, ellerinde kelepçeleri olan ve polis olduklarını iddia eden sekiz kadar kişi, bir Afrikalı sığınmacıyı silahla darp ediyorlar. Sığınmacılara destek olacak bir dernek kurma aşamasında olduğumuz için, bu iki kişi güvendikleri için bizi aradılar. Dolapdere'deki evlerine giderek yaralı bu kişileri Etfal Hastanesi'ne götürdük.”

Pasaportlarını çaldırdıklarını söyleyen iki Afrikalının daha sonra Feriköy Karakolu Yabancılar Şubesi'ne götürüldüğünü açıklayan Demir, “Karakola kıyafet götürmeye gittik. Karakol amiriyle konuşmaya başlamıştık ki sohbet bir anda sorgulamaya dönüştü. Biz de, ‘sohbet mi ediyoruz, sorgulanıyor muyuz?’ diye sorduk. Amir de 'Çağırın' deyince avukatımızı çağırdık” diye konuştu. (EÖ/TK)

13 Temmuz 2007 Cuma

Bu Partilerle Olmaz, Umudum Bağımsızlar



Haber-Senden Demir, 301. maddede AKPden bile geri tutum takınan CHP bu seçimlerde bedelini öder dedi. Demire göre, TRTyi kısmen denetleyen CHP ifade özgürlüğü sanıklarını yalnız bıraktı; üç üye karşılığında RTÜK Yasasını imzalamamalıydı.

İstanbul - BİA Haber Merkezi
12 Temmuz 2007, Perşembe
Basın Yayın İletişim Emekçileri Sendikası (Haber-Sen) Genel Sekreteri Mehmet Demir,iktidar ve ana muhalefet partisinin anti-demokratik uygulamalar üzerinde uyum içinde çalıştığını; ifade özgürlüğü, kamu yayıncılığı ve özgürlükler konu olduğundaysa Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) çok etkisiz kaldığını söyledi.

22 Temmuz'da yapılacak Genel Seçimlere 10 gün kala, Demir'le geçmiş dönemin değerlendirmesini ve yeni Meclisten beklentilerini konuştuk.

"İfade özgürlüğü ve yayıncılık açısından geride kalan Meclisi değerlendirir misiniz?"

Aslında iktidar ve ana muhalefet partisi CHP, ifade özgürlüğünü ilgilendiren meselelerde, tıpkı son dönemde seçim barajı, birleşik oy pusulası ve Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası gibi anti-demokratik tutumlarda söz konusu olduğu gibi uyum içinde çalıştılar.

Bu anlamda geçen dönem iki partide sınıfta kaldı. Muhalefetin sesinin alabildiğine kısıldığı TRT'de kadrolaşma had safhadaydı. TRT'de haber programlarında iktidarı eleştiren herhangi bir şeye rastlamak mümkün olmadı. Ancak, ana muhalefetteydi diye CHP'nin bu konuda daha demokrat olduğunu düşünmek yanlış olur.

Kurumsal olarak değilse de, Mecliste soru önergeleriyle TRT yönetimin icraatlarını sorgulayan yine birkaç CHP milletvekiliydi.

CHP, Türkiye'de televizyon yayıncılığını denetleme yetkisine sahip ve tamamen özerk olması gereken Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile ilgili yasaya bu kuruma kendi kontenjanından üç üye seçilmesi karşılığından imza koydu.

Böyle bir kurumun kamu ve özel yayın alanını denetlemesi başlı başına ciddi bir problem.

Bu partilerin başka ne gibi hataları oldu?

301. madde konusunda AKP'den bile geri bir tutum takınan CHP'nin bu seçimlerde bunun bedelini ödeyeceğini göreceğiz. CHP ne sol bir parti oldu ne de AKP'ye soldan bir muhalefet yapabildi. Kaybettiği sol oyları yükselen milliyetçiliğin peşine takılarak telafi etmeye çalıştı.

301. maddede gösterdiği tutum, CHP'nin gerici, statükocu ve milliyetçi tutumunun tavana vurduğu noktadır.

Hrant Dink, Elif Şafak, Orhan Pamuk, Etyen Mahçupyan ve Aydın Engin yargılanırken kendini solcu tarif eden bir CHP'nin ortalığı ayağa kaldırması gerekirken üzerine düşeni yapmadı. Dink suikastine giden yolun taşlarından biridir bu.

Gelecek meclisi ne yapmalı?

Gelecek dönemde bağımsız adaylardan yana umutluyum. Siyasetin alışılagelmiş şekli değişecek. Baskın Oran'ın ifadesiyle, ezberlerin bozulacağını düşünüyorum.

Bu süreçte çok sert saldırılara maruz kalabilirler. Ufuk Uras'ın da belirttiği gibi, sadece kendi seçmenleri değil, yıllarca parlamento dışında kalan çok geniş örgütlü kesimlerin de desteğiyle orada çalışacaklar.

2954 Sayılı TRT Yasası ve 3984 Sayılı RTÜK Yasalarının baştan aşağı değişmesi, değiştirilirken toplumun bütün örgütlü kesimlerinin katılımı sağlanmalı.

TRT'nin mali ve idari özerkliğinin sağlanmalı ve yasal güvenceye kavuşturulmalı. Medyada tekelleşme mutlaka engellenmeli ve medya organ sahiplerinin yayıncılık alanı dışında bir sektörde faaliyet göstermemesi sağlanmalı.

Bunun önü kapanmadığı sürece haber alma hakkından, ifade özgürlüğünden, bağımsız bir medyadan söz etmek mümkün değildir. (EÖ/EÜ)

14 Mayıs 2007 Pazartesi

Amuda kalkmış demokrasi

13/05/2007


MEHMET DEMİR (Arşivi)

Hep beraber, tozun dumana, at izinin it izine karıştığı, sisli, puslu, bir dönemden geçiyoruz. Her gün yeni bir şaşkınlık, yeni bir şok yaşıyoruz. İlkeler, ideolojiler, onları var eden kavramlar oradan oraya savruluyor. Fırtına dinip de, cetvellerimizi, endazemizi, pusulamızı yeniden bulduğumuzda, kendimizi de, birbirimizi de tanıyamayacağımızdan korkuyorum.

Kendine sol diyen birileri günümüzün Hitler'i olmaya soyunurken demokrasiyi savunmayı, yıllardır mücadele ettiği sağcılara bırakıyor. 12 Eylül'ün postal izi hâlâ kıçında duran birileri ordunun önünde saygıyla eğiliyor. Yıllardır siyaset arenasında birbirine karşı mücadele etmiş insanlar, darbeye karşı yan yana, aynı pankartı taşıyor. 27 Nisan muhtırası, hızar testeresi gibi girdi aramıza. Acıta acıta ikiye böldü hepimizi.

En yakınlarımdan şu cümleleri duymaktan yıldım: "Ben de darbeye karşıyım. 'Ama'..."

'Ama'...

ama: bağlaç (a'ma) Arapça 1. Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma. 2. Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarayan bir söz. 3. Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki(nci) cümleyi onun sebebi durumunda olan cümleye bağlayan bir söz. 4. Bir yargıyı veya bir buyruğu pekiştirmek için de kullanılan bir söz. (TDK Sözlüğü)

Bu açıklamalardan anladığım şu: Bir cümle kuruyorsunuz. Sonra 'ama' diye ikinci cümleye başladığınızda, ilk cümle amuda kalkıyor.

Ya da öyle ters bir cümle söylüyorsunuz ki, 'ama' sayesinde o cümle tekrar ayakları üzerine duruyor.

Şöyle ki:

1- Bir kere, çelişkili ve tutarsız iki cümleye ihtiyaç var. (Ki, o konuda bir sıkıntımız yok.)

2- O yoksa, uyarma ya da şartlı ifade niteliğinde bir cümle olması lazım. (İşaret parmağını burnunuza sallayan, mümkün olduğunca yukarıdan bakan bir cümle. "Seni uyarıyorum. Evet, ben de demokratım 'ama' tepemi attırırsan çağırırım askeri" mealinde. O da mevcut.)

3- Bu ikisi olmazsa, beklenmeyen bir sonucu anlatan ikinci cümle gerekli. (Yani burada AKP'nin icraatları oluyor: "Ben de darbeye karşıyım 'ama', AKP de bunları bunları yaptı. Yani beklemiyordum bunları yapmasını." Ki, burada asıl mesele AKP'nin neoliberal politikalarını, talanlarını, vurgunlarını, savaş politikalarını, kadrolaşmalarını, bütün antidemokratik uygulamalarını seyredip, muhalefet etmeyip, kendi siyasi projelerini ortaya koymayıp, her şey son dakikada olmuş gibi yapıp asker göz kırpınca onu göreve çağırmak 'ama'nın ruhunu oluşturuyor.)

4- Nihayet hiçbiri yoksa, bir yargıyı ya da buyruğu pekiştirmek için kullanıyoruz bu sözü. (O da zaten "Ben de demokratım 'ama' buraya kadar" cümlesinde anlam buluyor.)

Bu tariften yola çıkarak, tahlil etmeye çalışıyorum. Örneklerle şöyle bir sonuca ulaşıyorum. "Elbette darbeye ben de karşıyım. 'Ama'..." (Yani darbeye karşı değilim. Ya da sandığın kadar değilim. Nokta.

Benim de 'ama'larım var

Darbeye karşı çıkanları şeriatçılıkla, AKP'nin değirmenine su taşımakla suçlayanlara bir kez daha derdimizi anlatabilmek ümidiyle diyorum ki: Ben bu durumu, AMA'yı pek sevenlerin cümleleriyle anlatayım. AMA anlatırken bu cümlelere birer takla attırayım.

Evet, AKP, toplam seçmenin yüzde 25'inin oyuyla Meclis'in yüzde 65'ini eline geçirdi.
Evet, AKP, eğitimi, sağlığı piyasalaştırdı, dini siyasallaştırdı.
Evet, AKP, devletin her kademesinde korkunç bir kadrolaşmayla, ülkenin önündeki yılları da ipotek altına aldı.
Evet, AKP, ikiyüzlü politikalarıyla sizi rahatsız, tedirgin ettiği kadar beni de etti...
Evet, AKP, kendisinden hiç farkı olmayan tüm ötekiler gibi tasını tarağını toplayıp gitmelidir.

'Ama' Bunların hiçbiri, Türk Silahlı Kuvvetlerine siyasete müdahale etme hakkı vermez.

Bundan sonrasının aması maması yoktur. Nokta. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat'tan bir şey anlamayanların, bizim dememizle meseleyi anlamalarını da beklemiyoruz. 'Ama' tekrarlayayım:

"Evet, biz demokratik reflekslerimizle bu durumu değiştiremedik. Daha uzun süre de değiştiremeyeceğimiz tecrübeyle sabittir.
Evet, sandıkta yenildik. Bir 20 yıl daha yenileceğimiz de tecrübeyle sabittir.
Evet, dört buçuk yıldır kıçımızı kaldırıp bunlara karşı bir şey yapamadık. Bir 14 buçuk yıl daha kıçımızı kaldıramayacağımız, bir şey yapamayacağımız da malumlarınız olduğu üzere tecrübeyle sabittir.
Evet, vakit de daraldı. Yumurta kapıya dayandı. Asker postalın ucunu bir gösterse kendimizi kurtarırız. Ha, o arada cumhuriyet de kurtulabilir, o da bonus."... diyerek askerin önünde saygıyla eğilenlere bir çift sözüm var.

Ben, askerin gölgesinde demokrasicilik oynamaktan kusacak gibi oluyorum. Oyunu kaybedince abisini çağırıp mahalleye terör estiren beceriksiz, kaypak, şımarık ve küstah çocuklardan tiksiniyorum. Nokta.

Birileri emeği için, insanlık onuru için, demokrasi için mücadele edip bedel öderken, tahtlarında oturan... Ve oturduğu tahtın yayı bozulunca ayağa fırlayıveren münasebetsizler yüzünden on yılda bir kıçımda postal iziyle gezmekten utanıyorum. Nokta.

Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorum ve o muhterem kıçımı kaldırıp demokrasi mücadelesi vermeyi; istediğim dünyayı alın terimle, elimin emeği, gözümün nuruyla kurmayı tercih ediyorum. Nokta.


Yazıdaki Nokta'ların esin kaynağı Radikal yazarı Gökhan Özgün'dür.

10 Nisan 2007 Salı

Medya Gözlem Platformu Kuruluyor


Medya Gözlem Platformu, İLAD, TGC ve üniversitelerin girişimiyle kuruluyor. Amaç, haberi mal olmaktan çıkartmak, iletişim hakkını ve çoğulculuğu savunmak, etik dışı yayınlarla mücadele etmek. Topuz: Baskılara karşı gerçek haberi savunmak zorundayız.

İstanbul - BİA Haber Merkezi
09 Nisan 2007, Pazartesi
"Medya Gözlem Platformu" (MGP) medyanın Türkiye Gazetecileri Cemiyeti Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi 'ne aykırı olarak yaptığı yayınları ve medyada tekelleşmelerin, globalleşme ve magazinleşme eğilimlerinin yarattığı sakıncaları, etik dışı olumsuz gelişmeleri mercek altına alarak izlemek ve demokrasinin vazgeçilmez koşulu olan iletişim hakkını ve çoğulculuğu savunmak üzere kuruluyor.

İletişim Araştırmaları Derneği'nin (İLAD) girişimi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC)desteğiyle başlatılan hareket, çeşitli kuruluşları da kapsayacak şekilde genişliyor.

TGC Burhan Felek Konferans Salonu'nda önceki gün (7 Nisan) yapılan toplantıda kuruluşun amacı, işlevi ve çalışma yöntemleri belirlenerek bir kurucular komitesi oluşturuldu.

MGP'nin, medyayla ilgili kuruluşların, sendikaların, dernek, vakıf ve üniversiteler ile medya izleyicilerinin, esnek bir örgütlenme ile oluşturacakları bir platform şeklinde kurulması kararlaştırıldı.

Topuz: Bunu başarmak zorundayız

İLAD Başkanı Hıfzı Topuz'un dış ülkelerdeki örnekleri inceleyerek yaptığı araştırmalardan yola çıkılarak ve Türkiye koşullarına uyarlanarak belirlenen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulması kararlaştırılan MGP, medyayı izleyecek, yanlış ve hatalı davranışları kamuoyuna açıklayarak düzeltilmesi yolunda bilinç oluşturacak.

Fransa'daki ACRIMED (Action Critique Médias) ve Uluslararası Medya Rasathanesi (Media Watch Global) gibi oluşumlar hakkında bilgi veren Topuz, haberin mal olmaktan çıkarılması gerektiğini ifade ederek, "Türk medya çalışanları, uzmanları, izleyici temsilcileri bunu başarmak zorundayız; iletişimde holding, emperyalizm ve iktidardan gelen baskılara karşı örgütlenmek ve gerçek haberi savunmak zorundayız" dedi.

Erinç: Olumlu karşılıyoruz

TGC Başkanı Orhan Erinç de, basının sorunlarının aşılması için dayanışmaya ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek girişimi olumlu karşıladıklarını ve destek verdiklerini söyledi.

Aziz: Herkes medyadan şikayetçi

Toplantıda söz alan Doğuş Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi dekanı Prof. Aysel Aziz de, 90'lı yıllardan sonra özellikle de özel TV'lerin kurulmasından sonra medyanın iktidar ve holding çıkarlarına hizmet etmeye başladığını kaydederek, "Herkes medyadan şikayetçi" diye konuştu.

Özbilgen: Bir siteyle kamuoyu bilgilendirilmeli

Platformun kuracağı bir İnternet sitesi aracılığıyla hem izleyicilerin hem de medya çalışanlarının özgürce düşüncelerini duyurabileceğini açıklayan Galatasaray ÜniversitesiGSÜ İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve İLAD yetkilisi Füsun Özbilgen, medya-sermaye iç içeliğine, en büyük medya grubunun başındaki bir kadının TÜSİAD'ın da başkanı olmasını örnek verdi.

Atay: Önemli olan editoryal bağımsızlığın sağlanması

TGC Başkan Yardımcısı Zafer Atay, ilk görevin medya çalışanlarının eğitilmesi olması gerektiğini, holdinglerin medya üzerindeki etkisinin ortadan kaldırılamayacağını, önemli olan editoryal bağımsızlığının sağlanması için mücadele verilmesi ve holding patronlarının da eğitilmesi olduğunu açıkladı.

Özsever: Araştırma birimi istatistik toplasın

Maltepe Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Atilla Özsever ise, medya sektörüyle ilgili istatistik bulunmadığını ifade ederek bir araştırma biriminin kurulmasına vurgu yaptı.

Mater: Erkek dil, ırkçı dil ve şiddet dili izlenmeli

Medyada kadın-erkek eşitliğine değinen Bağımsız İletişim Ağı (BİA2) Projesi DanışmanıNadire Mater de, medyanın bir ekiple günlük olarak ciddi şekilde izlenmesi gerektiğini belirterek, "Bu çalışma, erkek dil, ırkçı dil ve şiddet diline karşı olmalıdır" dedi.

Akalın: Medyadaki kirliliği küreselleşme yarattı

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve İLAD temsilcisi Cüneyt Akalınise, "Medyada kirlilik küreselleşmenin getirdiği kirliliktir" dedikten sonra, girişimin geniş kitlelere duyurulmasının önemine işaret etti.

Demir: TRT'yi kamu yayıncılığı yapması için izliyoruz

Kamu hizmeti yayıncılığının gereğinin yerine getirilmesi açısından TRT'yi izlediklerini hatırlatan Haber-Sen Genel Sekreteri Mehmet Demir, bunun TRT'nin yasa ile belirlenen görevi olduğunu belirterek, TRT'nin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ndeki ilkeler ışığında hareket etmesini savunduklarını söyledi.

Çelebi: TRT bunu yapamaz

TRT'nin devreye soktuğu "sansür ve siyaseti" eleştiren Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi de, "Diğer medyanın vatandaşa haber vermemesi bir ölçüde kendi sınıfsal tercihidir. Ama TRT bunu yapamaz" diye konuştu.

İnceoğlu: Kitlelere medya okur-yazarlığı kazandırılmalı

Medyanın ve geniş kitlelerin eğitilmesini onlara bir anlamda medya okuryazarlığı kazandırmak olduğunu ifade eden GSÜ İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, girişime sokaktaki sıradan insanı da dahil etmenin öneminden söz etti.

Cankaya: İletişim öğrencileri de dahil edilmeli

Divan Başkanı seçilen GSÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özden Cankaya da, bu çalışmalar çerçevesinde katılımlarını artırmak amacıyla üniversitelerin iletişim fakültesi öğrencilerine çağrılar yapılabileceğini ifade etti.

MGP Kurucular Komitesi kimlerden oluşuyor?

İLAD Başkanı Hıfzı Topuz, TGC Başkanı Orhan Erinç, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Doğuş Üniversitesi'nden Prof. Aysel Aziz, Maltepe Üniversitesi'nden Prof.Dr. Betül Çotuksöken, Galatasaray Üniversitesi'nden (GSÜ) Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, GSÜ ve İLAD'dan Füsun Özbilgen,Bianet'ten Nadire Mater, GSÜ öğretim görevlisi ve bianet eğitim danışmanı Ragıp Duran,Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi'nden Ali Murat Vural, TRT Haber Merkezi çalışanı ve KESK Haber Sen üyesi Engin Başçı, gazeteci-araştırmacı Mustafa Sönmez,TGC üyesi Recep Yaşar ve Mimarlar Odası temsilcisi Oktay Ekinci ve yazar Kemal Bekir. (EÖ/TK)